- Her insan biricik bilinir; Yerkürenin varlığını ve tekliğini kabul etme zamanı gelmedi mi?
- Yerküre bizi taşımaktadır. Biz Yerküreye bağlıyız ve Yerküre bizlerin arasındaki bağdır.
- Dört buçuk milyar yıl yaşındaki Yerküre yaşamın, yenilenmenin ve canlıların değişiminin beşiğidir. Onun uzun evrimi, yavaş olgunlaşması içinde yaşadığımız çevreyi biçimlendirmiştir.
- Kendi tarihimiz ile Yerkürenin tarihi sıkıca ilişkilidir. Onun kökleri bizim köklerimizdir. Onun tarihi bizim tarihimizdir ve onun geleceği bizim geleceğimiz olacaktır.
- Yerkürenin yüzü, şekli insanoğlunun çevresidir. Bu ortam dünkünden ve yarınkinden farklıdır. İnsan yerin zamanlarından biridir; O son değildir, bir geçittir.
- Nasıl yaşlı bir ağaç büyümesinin hatıralarını ve yaşamını gövdesinde saklarsa, Yerküre geçmişinin hatıralarını korur. Yüzeyde ya da derinlerde, kayalarda, fosillerde ve yerşekillerinde kaydedilmiş bir hatıra, okunabilir ve açıklanabilir bir hatıra…
- Bugün İnsanlar hatıralarını korumayı biliyorlar: bu kültürel mirastır. En azından yakın çevremizi, yani bizim doğal mirasımızı korumaya başlayalım.
- Yerkürenin geçmişi İnsan’ın geçmişinden daha az önemli değildir. Şimdi İnsan’ın, kendi hatırasından önce bu hatırayı korumayı öğrenmesinin ve korurken Yerkürenin geçmişini tanımasının zamanıdır. Bu yeni bir mirastır: Jeolojik Miras.
- Jeolojik Miras İnsan ve Yerkürenin ortak yararıdır. Her insan, her hükümet bu mirasın yalnız birer koruyucusudur. Herkes anlamak zorundadır ki, (jeolojik mirastaki) en küçük bir hasar, bir sakatlanma, bir yıkım ve iyileştirilemez bir kayıptır. Bütün planlama çalışmaları bu mirasın tekilliğini ve değerini dikkate almak zorundadır.
- Jeolojik Mirası koruma hakkındaki 1. Uluslararası Simpozyum’a katılan, otuz farklı ülkeden gelen yüzü aşkın uzmandan oluşan katılımcılar bütün ulusal ve uluslararası yetkililerin derhal bunu dikkate almasını ve bütün yasal, mali ve kurumsal önlemler vasıtasıyla Jeolojik Mirası korumalarını istemektedir.
1991, 13 Haziran, Digne, Fransa.
(Orijinal Fransızca Bildirgeden çeviren: Faruk Ocakoğlu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi)