Değerli Doğasever,
Bugün, şehrin gürültü patırtısından uzaklaşıp bu su kıyısına dinlenmeye gelmiş olmalısınız. Biraz yürüyüş, sandal gezintisi ve olta atmak da olabilir planınızda. Bu göllerin esintisi ve mavi parıltısı size huzur veriyor; “İyi ki Ankara’nın yanı başında böyle bir güzellik var!” diyorsunuz (Şekil 1). Eğer bu sayfaya 10 dakikanızı ayırırsanız zihninizde bambaşka bir dünya açılacak, bu gezintinizde artık çevrenize başka türlü bakmaya başlayabileceksiniz.
İnsanoğlunun Mars’a insansız hava aracı gönderdiği, genetik olarak koyun kopyaladığı bir zamanda siz, burada, bu göllerden birinin kenarındasınız. Sizden 250 yıl kadar önce büyük insanlık ailesinin bazı bireyleri de böyle bir göl kıyısında durmuşlardı. Onlara göre Dünya sadece 6 bin yıl yaşındaydı; kenarında bulunduğunuz yere benzer geniş vadilerin büyük bir tufanla oluştuğuna inanıyorlardı. Ancak geçen zaman içinde diğer bilimler gibi Yerbilimleri ile Yaşambilimleri de birçok keşiflerle gelişti. Artık göllerin bulunduğu vadinin ne zaman ve nasıl gelişmeye başladığını daha iyi biliyoruz; bu iki gölün ne zaman oluştuğunu, göllerin oluşumundan bu yana iklimlerin, çeşitli canlı gruplarının nicelikleri ile bitki örtüsünün nasıl değiştiğini de! Başkenti vurabilecek bir depremi üretecek en yakın fay zonunun konumunu ve eğer bizler rahatımızdan fedakârlık etmeyip hala çokça fosil yakıt kullanmayı sürdürürsek ne kadar zaman sonra bu göllerin yerinde yeller eseceğini de!
Biz, bir grup bilim insanı olarak Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından desteklenen bir proje ile bu iki göle ve çevresine ilişkin çalışmalar yaptık. Elde ettiğimiz bulgular ve ulaştığımız sonuçların bir bölümünü bu panoda yalın bir dille siz ziyaretçilerle paylaşıyoruz. Yerbilimleri ve Yaşambilimlerinin akıllara durgunluk veren, bizleri doğa ve başkaları karşısında alçakgönüllülüğe davet eden büyüleyici dünyasına hoş geldiniz. Zamanın enginliğini ve bitimsiz devinimleri keşfetmeye hazır mısınız?