İklim, bir bölgedeki hava olaylarının uzun dönem (50-100 yıl) ortalaması olarak tanımlanır. Örneğin Ankara, yarı-kurak İç Anadolu Bölgesi’nde yer alır; yıllık yağış ortalama 400 mm, sıcaklık ise yazları 23 0C, kış aylarında 1 0C’dir. Bölge, iklimine uyan bozkır (step) (yani daha çok otsu bitkilerin baskın olduğu, yer yer çalı ve ağaçların bulunduğu) bitki örtüsüyle kaplıdır. Peki, bu bölgenin iklimi geçmişte de hep böyle yarı-kurak mıydı? Karşı tepelerin balta girmemiş ormanlarla kaplı olduğu, derelerin gürül gürül aktığı zamanları oldu mu buraların? Belki de en önemlisi, o yağışlı zamanlar hangi hızla bu kadar kurak hale geldi?
Eski-iklim araştırmacılarının çantasında bu sorulara yanıt vermek için çeşitli aletler bulunuyor. Her şeyden önce tarihsel kayıtları (örneğin çeşitli besinlerin üretimi, kıtlıklar, yangınlar, büyük göçler, toplumsal kargaşalar) çeşitli yazılı kaynaklardan inceliyorlar. Tahmin edileceği gibi bunların her biri eski iklimlerle ilgili olabilir. Göl seviyesi değişimleri, mağaralardaki sarkıtların kimyasında yıldan yıla meydana gelen değişimler hep eski iklimler hakkında ipuçları verirler. Bir gölün dibinde birikmiş çökellerin kimyası, bu çökeller içinde bulunan diatom, ostrakod ve moluska gibi canlıların korunmuş kalıntılarıyla fosil bitki polenleri eski zamanlardaki göl suyu kimyası, civardaki bitki örtüsü ve dolayısıyla eski iklimler konusunda ipuçları sağlarlar. Bunun yanında, bölgede yok olmuş türlerin daha önceki varlıklarını da ortaya koyabilirler. Örneğin, günümüzde Orta Anadolu’da bulunmayan şimşir ağacının fosil poleni Mogan Gölü’nün kuzey kesiminde 384 cm’lik derinlikte(M.Ö 700 civarı) bulunmuştur. Ayrıca, geçmişin tarım etkinliklerine ışık tutarlar. Eski yerleşim yerleri bakımından da zengin olan Gölbaşı Havzası’nda tahıl tarımının tarih öncesi dönemlerden beri sürdürüldüğü fosil polen analizleriyle kanıtlanmıştır. Bu panoda bazı örneklerinin gösterdiğimiz diatomlar, bazıları suyun dibinde, bazıları da suda yüzerek yaşayan (planktonik) mikroskobik canlılardır. Polenler ise her türden ağaç, çalı ve otun üreme aygıtlarıdırlar. Bunlar rüzgarlarla veya su akıntılarıyla göle taşınırlar.
Ankara Bölgesi’nin yakın geçmiş eski-iklimleri
Mogan ve Eymir göllerindeki eski-iklim araştırmalarımızı her biri farklı hassasiyette iki zaman diliminde gerçekleştirdik.
Mogan Gölü ortasında, 5 m su derinliğinden yalnızca 130 cm kalınlığında karot (D1B-1A karotu) alabildik. Karotun tabanına yakın bir seviyesi radyokarbon tekniği ile günümüzden 580 yıl önceye (yani MS 1436 yılı) tarihlendi (Şekil 7). Karot boyunca 18O izotop oranının, tane boyunun ve bazı diyatom türlerinin belirgin değişimleri gözleniyor. 18O oranında daha pozitif değerlere kayma çoğunlukla kuraklığa (yüksek buharlaşma ve az yağış) işaret eder. Buna göre MS 1435-1745 arasında alanın önemli oranda ağaçlarla ve daha az olarak otlarla kaplı olduğu, MS 1745’ten itibaren artan kuraklık ve kısmen insan etkisi yüzünden ağaçların azaldığı ileri sürülebilir. MS 1650-1745 arasında göl en derin haldedir (planktonik diatomlar en bol). Karotlardaki sedimanların belli seviyelerdeki kırıklı yapısı 1800’den itibaren Mogan Gölü’nün 4 kez tamamen kuruduğunu göstermektedir. MS 1615 ve 1400’lü yıllara karşılık gelen seviyelerde hiç diyatom bulunmaması muhtemel gölün onlarca yıl tamamen kuruduğunu gösterir.
Mogan Gölü kuzey kenarı yakınında 3.5 m su derinliğinden alınan karot (Sazlık Karotu) 410 cm kalınlıktadır. Karotun ilk 50 cm’si teknik güçlükler yüzünden alınamamıştır. Karot, 4 farklı seviyesinden kömürleşmiş bitki kırıntıları kullanılarak güvenilir bir şekilde radyokarbon tekniği ile tarihlendirilmiştir. Buna göre karotun tabanında yer alan akarsu çakıl ve kumları şimdi 3.5 m su derinliğindeki göl kıyısının, MÖ 900 yıllarında bir akarsu yatağı olduğunu göstermektedir (Şekil 8); yani o zamanlar daha kurak bir iklim olmalıdır. Bu tarihten MS 700’lere kadar 18O ve ortalama tane boyu eğrilerinde büyük salınımlar gözükür ki bu, yağışlı ve kurak dönemlerin birbirini izlediği kararsız bir iklimi anlatabilir. Fosil polen verileri, bu dönem boyunca civardaki bitki örtüsünde ağaçların çok az, otsu bitkilerin ise yaygın olduğu göstermektedir. Bundan sonra MS 700-1000 dönemi genel olarak daha yağışlıdır ve buna uygun olarak ağaç polenlerinin oranı %40’lara kadar artmıştır. İzleyen MS 1150-1430 döneminde yağışlar artmış, göl seviyesi planktonik diatom oranının gösterdiği üzere artmış, ağaç örtüsü 100 yıl içinde son 3000 yılın en yaygın seviyesine (%60) ulaşmıştır. MS 1700’lere kadar geç
en zaman içinde yağışlar giderek artmış, göl seviyesi yükselmiştir; ama her biri onlarca yıl süren ani kuraklıklar yüzünden göl iki kez tamamen kurumuştur.
Eski-iklim araştırmalarında tarihsel ve aletsel veriler de önemlidir. Bu nedenle Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi resmi arşivlerini, Cumhuriyet döneminde bazı kamu kurumlarının (Devlet Meteoroloji İşleri (DMİ), Devlet Su İşlerinin (DSİ) ve Elektrik İşleri Etüt İdaresinin (EİEİ)) ölçüm ve kayıtlarını da inceleyerek Mogan ve Eymir gölleri civarında yaşanan aşırı kuraklık, aşırı soğuk ve taşkın olaylarını araştırdık (Şekil 9). Osmanlı arşivlerinde erişilebilen kayıtlar 1500’lü yıllardan başlamaktadır. Bu tür kayıtlar hükümet tarafından yapılan görevlendirmeler, araştırma-inceleme kayıtları, hükümetçe alınan tarımsal kararlar gibi ölçüme dayanmayan; ancak kuraklık, kıtlık, sel, aşırı soğuk ve kar yağışı gibi önemli meteorolojik olayları ve sonuçlarını bildiren tarihsel kayıtlardır. Cumhuriyet döneminde ise 1926 yılından bu yana DMİ’nin Ankara istasyonunda meteorolojik ölçümleri, DSİ’nin ve EİEİ’nin 1960 yılından günümüze kadar geçen sürede yaptıkları göl seviye ölümleri ve DSİ arşiv kayıtları çok değerli sayısal verilerdir. Elde ettiğimiz sonuçlar alttaki şekilde gösterilmektedir.
Elde edilen bilgiler göstermektedir ki göllerin bulunduğu bölgede sık sık taşkınlar ve kuraklıklar meydana gelebilmektedir. Öyle ki tarihsel kayıtlar son yüzyılda Mogan gölünün iki defa (1910 ve 1938) kuruduğunu söylemektedir. Yapılan hesaplamalara göre, eğer kurak mevsimlerde önlerindeki regulatör kapakları kapatılarak göller kontrol altına alınmasaydı, son elli yılda göllerin en az bir defa kuruyacağı ve tekrar dolacağı, bazı yıllarda ise kurumaya ramak kalacağı anlaşılmaktadır.